15 Ekim 2010 Cuma

bir cümlelik hayranlık


Herkese benziyor ilk bakışta. Sevmediği bir işte çalışıyor. Benimkine benziyor eve dönüşleri, bitkin ama gözlerinin derininde coşkunun rengi var. Etrafında bir dolu insan var, çok azını besliyor beyninde. Erdem sahibi mi ? Neye çabalar, ne düşünür başını yastığa koyduğunda bilemem. Ancak hemen uyuyamadığını bilirim. Düşüncesinin bir kenarında olduğumu da seziyorum ince ince. Gözlüğü ve az önce kapadığı kitabı başucunda, biraz sonra söndüreceği lambanın yanındadır. Güne dair son gördükleri bunlar olur. O da benim gibi çok az uyuyor ve rüyalarını hatırlamıyordur. Sabahları kahve içiyordur, ancak benden farklı olarak süt de katıyordur biraz, çok az da şeker. Bin tane farkımız vardır. Heyecanlı ve hızlı konuşmuyordur benim gibi. Yoğun olsa da telaşlı değildir. İçi sıkılınca dedikodu yapmak ve insanların arasına karışmak yerine, sakin bir köşe bulur,ya müzik dinler veya elindeki bir parça kağıda bir kaç cümle yazar. Aslında bu ufak kaçışları, sık sık yaptığına neredeyse eminim. Ben ne zaman eksilsem, insanlara yanaşırım. Bir de deniz kıyısına. Yok olmaya yüz tutunca yollara düşerim, uzaklara, uzak insanlara doğru. Ben konuşup anlattıkça anlarım kendimi, O beni ve diğer insanları dinleyerek dünyayı anlar. Sevdiği bir yönetmenin özlemle beklediği filmini, yalnız seyretmek ister. Sonra sevdikleriyle düşüncelerini paylaşır. Benim yaptığım gibi değildir filmi değerlendirmesi. Göstergebilim kodlarından çok ayrı, kendi ölçütleri vardır ve hayran olmamak elde değildir buna.

Bugün, sadece bir cümlesinden ötürü hayran olduğum insan, neye hayranlık duyar ? Hangi yolda, neyin çabasındadır? En önemlisi, neden yalnızdır geceleri ? Kendimden, bir gece sözüm var gizli gizli. Hazırlanıyorum, gülüşümü bile buldum giymek için, arkadaki dağınık odanın diplerinde.

Sevginin karşı taraftan algılanışı, tanınmayan ve anlamsız yaşamlar kadar değersiz. Yine de yaşamanın kötü olduğu ve çabayı bir yana bırakmak gerektiği anlamına gelmemeli bu. Sevgide haz yoktur, güzelliği bundandır.

9 Eylül 2010 Perşembe

kırmızı gökyüzü günlerinin sonunda

Bir mektup yazılır bir gün. Karşılığı hiçlikten de beter. Hiçlik, taşınamaz günde en azından, o ne düşünülür, ne de onunla konuşulur. Bir boşluk bile sayılmaz o, yoktur basitçe. Hiçlikten kötü karşılıklar ise, bizi hiç yapar kendimize. Bu öfkenin, lanet okumanın başladığı yerdir. Öfke büyür, yaşamı kaplar, giderek nesnesini karşısında bulamayan öfke kendine yönelir insanın. Bu da tekinsizliğin kıyısıdır. Duyulan, acı değildir. Şefkat ve anlayış barındırmaz bir kara lanete dönüşür kalbin dilinde giderek. Öykü, o çok sevdiğimiz Anayurt Oteli'ndeki drama benzer. Kasaba vardır insanın içinde bir yerde. Kasaba, biraz da yaşanamamışlık demektir burada.