2 Temmuz 2011 Cumartesi

Çığlık Çığlığa


  Sadece beden değil, kalp de serin. En doğru ifade bu olurdu halimi anlatmaya bugün, bir tepeden dünyanın -şimdiye dek gördüğüm- en güzel görüntüsüne bakarken. Ağlamadım, ağlayamadım, sadece bir yumru vardı boğazda. Bir de sarsılıyordum arada sanki. Güzel hissettim, güzel hissediyorum.

      Bir yandan, ölüp gitmeden önce bu serin mavi-yeşil-beyazı görüp, yaşayıp hazdan öte duygularla donanmış ben; içimden kendiliğinden çıkan, isimsiz kötücüllüklerle vedalaşmaya niyetlendim belki ilk kez. Veda gerçekleşti mi bilmiyorum şimdiden. Sonraki hayat gösterir elbet. Yalnız olarak bu düş coğrafyasında olmanın güzel yan etkileri bu duyulanlar,diyelim şimdilik.

       Çocukken kurulan hayallerin, şimdikilerden en belirgin farkı; o zamanlarda bu hayallerin gerçekleşeceğine dair,içten içe sağlam bir inanca sahip olmaktı. Şimdilerde ise doğaldır ki inanç hasarlı oldukça. Bugün hayal kurmanın eskiden farkı ; asıl olanın, hayalin gerçekleşme olanağı değil, bizzat kendisi olduğunu anlamak oluyor. Eğer insan kendinden fazla uzaklara kaçmamış ve daha kötüsü, kendine sonu belirsiz bir savaş ilan etmemişse tabi. Yani yolculuk; aslında insanın kendi kendine varma çabası, çocukluğunun hayalleri rehberliğinde...

       Bu yolda, kuzey ülkesinin fiyordlarında, bitmiş midir ki savaş içteki? Kendini affetmiş midir insan ?

        Burada bir tren yolculuğu sırasında, çantamda tesadüfen kalıvermiş olan, önceki başka bir tren yolculuğundan kalma bileti, pencereden bırakıverdiğimde, tam o an hissettim hafifliği.Çünkü bu ufak tören, birilerini olduğu kadar, kendimi de affedişim aynı zamanda. En azından öyle olmasını umuyor ve bekliyorum sonrasında.

        Dönüş yolculuğunun son ve telaşlı anlarında yazmak istedim buradan henüz ayrılmamışken, ve kuzeyin gece beyazı ile doluyken.

          Kendine çığlıklar yine çağırsın, sen hep git.