15 Mayıs 2011 Pazar

gözünü kapatıp


Rüya görmek, ve görülen rüyaların hepsini olmasa da bir kısmını hatırlıyor olmak, sağlıklı uykunun göstergelerinden biri. Sağlıklı uyku da, ruhun gediklerini biraz onarmış oluğunun itirafı kendimize, görmezden gelmemeli.

Eğer, bu dünyada tanımış olduğunuz, sesinde ve alnının çizgilerinde şefkat olan biri girivermişse uykuya ve hiç konuşmadan, öpmüşse düşte ve o "uyandıran" öpüşten duyulan, var olduğu ise insanın kendine bir cumartesi sabahı -başka bir şey değil- baharın kokusunu içe çekme zamanıdır artık.

Bir hakediş bu, evin dışarısını. Hakkımız olduğundan şüphe etmeyeceğimiz hallerden biri. Rüya diyor ki; "Ölüler çoktan terketti bu şehri, tren istasyonları, kız kulesi görüntüsü, kaygısız ve mutlu yüzlü turistler, balık-ekmek, baharat kokuları, garda seni bekleyen dost, eve dönene kadar yorulduğunu bilmeden yürümek...hepsi senin bunların bugün"

Eve döndüm sonra, vazoda papatyalar vardı. Bir zamanlar bir iyimserlik vardı bende, "günaydın İstanbul" derdim her sabah, oturduğum çatı katından şehre bakıp. Artık ölüler gittiğine göre, her zaman, ayakkabılarını bile çıkarmadan dolaşabilirsin evimde.

İyi geceler İstanbul.

ruhunu vermeden

Uzun bir yolculuk öncesi, küçük bir bavula sahip bir insanın yanına alacaklarını iyi seçmesinin zorunlu olduğu bir dönemi yaşıyorum. 21 gram filminden de çok iyi öğrendiğimiz üzere, ruh hafif bir şeydir ve ben sırf kolaycılığımdan ötürü, ruh taşımayı ön planda tutuyorum.

Elbette ruh taşımak için, birilerinin size gönüllü olarak onu vermeleri gerekiyor. Çünkü bu ruh denen nesne, öyle kolay kolay yolda, çarşıda, sahil kıyısında bulunmuyor. Ve elbette kapitalizm, bir gün gelecek ,şimdi bedenleri rahatlıkla aşk niyetine tanıtıp türlü türlü yollardan sunduğu gibi, ruhları da satışa çıkaracak ve biz, şu an eksik olan tatminlerimizin son noktasına ulaşmış olacağız böylece.

Bunca yıllık gözlemlerim, şunu öğrenmemi sağladı ki, bir ruh ne kadar eksik ve tatminsizse, o denli güç oluyor sunulması da karşısındakine. Hani "az" olanı kendisine saklamak, kendisi için kullanmak istiyor insan. Bunu söylerken, bu suçlamayı kendi üstüme alarak söylediğimi belirtmeliyim. Ancak bunun tersi durumundaki önermede, suçlanan taraf da değişmeli elbette. Çünkü nadiren de olsa, ruhumu sunmaya yakın olduğum bazı zamanlar oldu ve biri ruhunu vermeye hazırken karşı tarafa, karşı tarafın bunu alma-almama seçimi de, O'nun  ruhunun kıvrımlarındaki tatmin duygusu ile gösteriyor kendini. Sonuçta ödipal karmaşasını bilinç düzeyine taşıyabilmiş ve bilinçle de taşımayı sürdüren insanlara dikkatle ve ciddiyetle yaklaşmak gerekir. Tabi, en yakın ve güvenilir takipçileri, yanlış bir yolda olduklarından dolayı,genellikle çarmıha germeye kalkışsa da onları, değerleri çok uzun zamanlardan sonra anlaşılabilir, bilemiyoruz şimdi. Ruhlarının ağırlıklarını tartamıyoruz, tartabilene aşkolsun ve hatta helal-i hoş olsun.

Değerleri çok uzun zaman sonra anlaşılanlardan söz açmışken, yukarıda sözü edilen fantazma kişilerden çok ayrı, gerçekten yaşayanlar da var. O kadar gerçekler ki, sevgilerini bir yıldızlı gökyüzü resminde, sadece kendilerine anlatmak için var oldular yaşamda. Ve ben anlamıyorum hala böyle bir duyguyu nasıl taşıdıklarını. Gidecek çok yollar var daha  ve bu yaz o yıldızlı gökyüzünü görebileceğim bir yolculuğun hazırlıklarına başladım.

Öncesinde ise yaşamdan basit bir isteğim olacak; bir kayıkla denize açılıp şarap yudumlamak birisi ile.

Bunları " gerçek" yaşamdan kimsenin okumuyor oluşunun rahatlığı ile yazıyorum, ve kimi iyimser gözlerimdeki gündüz düşlerimde, kimi en karanlık kabuslarda yer etmiş insanlara demek istiyorum ki; aşk, tutku, melankoli ve diğer sevgi sözleri bedenin parçalarında ve özellikle dilde oldukça kötü duruyor. Bunları saklamak gerek ruhta olabildiğince. Bir gün denetimsiz kaldığında o ruhlar, alacak biri de vardır elbette yakınlarda.

Öyleyse ruhunu ver bana, veya ölene kadar sessiz kal (!).