21 Mayıs 2014 Çarşamba

söylenmeyen

Amaçsızlık, itaat etmek, körelmek, günde beş seans parmaklıklı pencereden bahçeye bakıp sigara-kahve tüketmek, ömür tüketmek, sessizce, söylemeden.
Synecdoche New York adında bir film seyretmek, bir ben ölmüyormuşum demek, demek ama yine ölmek. Bir ben ölüyormuş gibi uyanmak giderek sıcaklaşan, nemi çoğalan, kendisi kuruyan dünyaya.
Bir umut varmış rolü yapmak, geçen zamana bakıp. Dertlenmek, Chopin dinlemek uzaklaşma hayali ile. O insan Chopin dinliyor muydu sahiden de söylediği gibi ? diye iç geçirip şaşırmak, inançsızlık diz boyu herkeste ve herkese.
Sonra inançsız olmaya hak bulup, utanmak. Utanacak onca şey arasından bir bunu bulup çıkarmak.
Ölmemek için güne karışanları haklı bulmak, günün griliğine boş bir inat renkli giysiler giyenleri yadırgamamak. Bu yadırgamayıştan -artık- öfke bile duymamak.
Cezalandırılır gibi sevişmeyi dilemek, hoyratça tersyüz edilmiş bulmak kendini, daha yalnız, daha ölü.
Ruhun karanlığını söyleyememek, bir söylense bitecek her şey, yeniden başlar mı bilinmez ama bitecek en azından bu. "Bitmiyor, işte bu bitmiyor" Beckett' in dediği gibi. O söylemiş, ama bugün söyleyememek. Öyle bir söyleyememek ki, tek bir seferde acının bitmesi varken, her gün katlanmak zorunda bırakan.

Hiç yorum yok: